Oct 5, 2007

Rahmet (Allah ne güzel)



Allah ne güzel!
Onu hissetmek, onu anmak da!..
Sonra yine aynı düzen...
Ne çabuk da unutuyor insan güzel şeyleri, ve ne de nankör !
O'nu hatırladığımız anların hepsini toplasam bir yıl etmez; unuttuğumuz anlar zaten yaşanmamışlık, hepsi bir güne sığan 19 yıl....
Yaşanılan tek gerçek ân, O'nu hissediş ânıysa, biz ne kadar az yaşıyoruz, ne kadar boş.
"Onlar namazlarında daimdirler ."
Ya bizler?!. Bizler, "Onlar"a dahil değilsek, nereye dahiliz?
Azab ve rahmet dolu sonsuz bir hayat var önümüzde. Buna mukabil her yılı bir ân bile olmayan kısacık bir ömür, ne yapacak ya insan? Adalet mi, sonsuzluğu bir koyun sağacak kadar bir vakitte kaybetmek ?
Kalemin haya edişini hissettim de kalbim, hemen cevabı yetiştir, dedi:
"-Habibullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, belki bir saatte, belki daha eksik bir vakit içinde, ama bir geceden uzun değil, Mirac'a hem çıktı, hem indi, hem de bu çıkış iniş arasını yaşadı."
O Hakimler Hakimi, zamanın da, mekanın da hakimi! O'nunla iken zaman nasıl erimez, nasıl var olmaya dayanır ki, bir an bir ömür oluveriyor. Habibi, miraçta O'nunlaydı. Melek çıktı aradan, zaman çıkmasın mıydı?
Ve müjde: "Namaz mü'minin miracı!" ve devam:
"Onlar namazda daimdirler."
Mesele katıksız mü'min olabilmekte! Ne zor, ama ikramı ne de bol insana...
Ey nankör nefis, diğer soruyu da sorsan ya, yüzün erer senin.
"Bir ömürlük çabaya sonsuz mükafat..."
Devamını getirmeye hangi kul cesaret eder?!
"Rahmet! Rahmet !"
Ve "Biz, insana her şeye yetecek kadar uzun bir ömür verdik" buyuruyor.
İnsan ise beklemede ömrün kısalışını... Dünyaya gelişin öncesinde yaşanan hayat, kimine doğum kimine asıl ölüm olan dünyaya geliş ve sonsuza giden ok içerisinde bir nokta hükmündeki dünya "diriliği" ya da "ölülüğü" ve incecik perdenin kalkışıyla sonsuz diriliğe ya da ölülüğe devam...
İnsan aslında Azrail'in gelişiyle değil, "ben"in gelişiyle ölüyor.
Ve insan, benin gidişiyle ölüyor ve "hiç" e ilk cennetini Azrail sunuyor.

-Huri Sezen-

Ölüm var, ölmeden önce ölür;
Ölüm var, ölmeden önce dirilir.
(E. Beyazıd)


No comments: